Ben Babama Hiç Şiir Okumadım
Uzun zamandan beri böyle bir şiir kolajı yapmak istemiştim. Araya saçmalıklar girdi sitenin temasıyla cartıyla curtuyla uğraştık bok olup çıktık. Tekrar burada olmak güzel.
Baba Bana Bağırma - Akgün Akova
yol ıslanmasın diye
şemsiye açanlara...
baba bana bağırma
bülbülleri kaçırdın ormanlarımdan
kulaklarımın kapılarını havalara uçurdun
kapılar baba kapılar pencereleri alıp gittiler
tenorlar kaçtı ses tellerinden
çevreye saçıldı yavru diktatörler
seni ne sopranolar istedi de vermedik baba
baba bana bağırma
bayrak direklerine konan kartalları anlat
uzun uzadıya
nasıl da göremediler avcıları
o keskin gözleriyle vah hah ha
şans yıldızlara özgü bir yalan baba
yıldızlara tükürüp tükürüp onları gezegen yaptınız
savaşan halklar taktınız dünyanın boynuna
yalanları yazdım defterime hiç unutmadım
radyasyonu radyo istasyonu sanan Bakanları
çiğleri, Meclis tavanını çiğ köftelerle çiğneyen
doğum sonrası acılarını cüce ülkeler doğuran kadınların
hiç unutmadım
sakallarını yüzlerinde
yüzlerini sakallarında unutan adamları
ve ısırgan tarlalarındaki parçalarını
Uğur Mumcu'yu biz yapan bombanın
hiç unutmadım
uzak yakın tüm tuzakları baba
yolun ezdiği oyuncak bir kamyonsun sen
bir gam ağacısın
kar yüküne dayanamayıp kırılan
ilkbaharı gerzeklere ödünç verdin
geri getirmediler
güneşin başına gelenleri
biz ilkbaharsız nasıl anlarız baba
baba bana bağırma
bir kulağımdan giriyor sözlerin
öbür kulağımı tıkıyor
Buenos Aires'te olsaydım diyorum içimden
Eva'nın peronunda
karanlıktan kuşlar çalan bir tren
bir bıçak kaçağı
tangonun bacaklarını havaya kaldırdığı kentte
ama iyi ki buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
burada
bilginin bilgisizlikten daha çok acı verdiği yerde
burada, tam karşında
hapisanelerde hintyağı gibi bir şeydi zaman
hastanelerde pıhtılaşmış kan gemisi gibi
yol alırdı saatler
karılarının namuslarını dillerinde saklayan
adamlar vardı bir taraflarda
televizyon kanallarında yitirilen çocuklar
gökyüzüne düşmemek için denize yapışan balıklar
ve depolara indirilen Lenin heykelleri vardı
Sovyet Rusya'da
kafandaki duvarları
niye cebine koymuyorsun sen baba
baba bana bağırma
farkında değilsin
arkasını ezilenlerin yaladığı
bir posta puludur dünya
bir karadelik yutana kadar uzayda bizi
asansör boşluğuna itilen bir kedisin sen
söylemenin tam sırası
ülkeyi bu duruma senin oy verdiğin
partiler getirdi baba
ama ben buradayım, burada hiçbir şeyi unutmadan
bir yaşamlık kaygı duruşundayım
yakın tarihimiz için
baba bana bağırma
bacağından vurulursa bir şiir
nereye kadar gidebilir
bana bağırma baba
kendine bağır
yoksa her şey bitebilir
Akgün Akova
Babasız Kızlar Balosu - Perihan Mağden
bu davette topuğunuzun ya da kanadınızın
biri kırık olmalı
bu şartı yerine getirmeyenler
kırık ön dişler ya da deşik ciğerlerle de
katılabilirler
uzun hazırlıklardan geçtik biz
uzakdiyarlara uçtuk: başka çaremiz yoktu
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
çirkiniz! çirkiniz!
zır deliyiz. güzeller güzeli şüphe
kır kalbimi, alışığım ben
yeşil gözleri babamın: gözleri zehirli yosunlardandır
ince ince proje dokur, gürcü soğuk ve mağrur
babamı hiç görmedim - ki onca yıldır
bu baloya davetli kızlar
babalarının cenazesinde bulunmayacaklar
niye seveyim seni
babalarının terk ettiği kızlar, kötülüklerinde cömert
aşklarında hazin ve güvenilmezdirler
babasız kızlar korosu:
babamız bizi sevmedi
öyle bir şey koptu ki içimizde
bütün kötü kadınlar bizden sorulur
kaçmayı biliriz biz en iyi
ey cesur! ey sevgili! sıkıysa bak gözlerime
taşa çeviririm seni, mum gibi eritirim
çocukluk acıları pazılarımdır benim
ah ben ne güçlü ne unutkanım bilemezsin.
balomuz gece yarısını geçe başlayıp
canımız isteyince biter
kandırdur arabalarıyla dolanmayız biz
cam kırıklarında dans etmek varken
babasız kızlar korosu:
küfredip kavga çıkarırız
çirkiniz! çirkiniz! çirkiniz
babamız bizi sevmedi
cümlenizin hakkından geliriz
yaralarımıza şap dökerek büyüttük kendimizi
göçebeyiz; talan eder tüyeriz
hayat, baskınımıza mazur bir davet yeridir
arka kapıları tekmeler içeri gireriz
yaklaşma yakarım, dumanını üflediğim gibi
keyfime bakarım
ön kapıdan ve sırayla
buyrun kibar hanımlar beyler
babanız sizi sevdi de ne oldu?
Korkak, kör ve bok gibisiniz.
Perihan Mağden

Yapma,Yapma.
Artık siyah ayakkabı yok,
İçinde bir ayakmışım gibi yaşadığım,
30 yıl boyunca,sefil ve beyaz
nadiren nefes almaya ya da hapşurmaya cesaret edebildiğim.
Baba,seni öldürmek zorundaydım,
Ben buna zaman bulamadan sen öldün-
Ağır-mermerden,koca bir çanta dolusu tanrı-
Gri bir tırnağı olan iğrenç bir heykel
San Fransisco fok balığı gibi devasa.
O tuhaf Atlantik sularındaki başın
Fasulye yeşili dökerdi
Güzelim Nauset açıklarına.
Tanrıya dua ederdim iyileştirsin diye,
Seni,ah..
Alman diliyle,
Savaş,savaş,savaş
silindirlerinin yerle bir ettiği
bir Polonya şehrinde
Bu şehrin adını herkes bilir
Polonyalı arkadaşım öyle diyor
Bir iki düzine kadar varmış.
Bu yüzden nereye ayak bastın,nereye kök saldın
Hiç bilemem
Seninle hiç konuşamadım ki
Damağıma yapışıp kaldı dilim
Dikenli tellere takılıp kaldı
ich,ich,ich.
Çok zor konuşabiliyordum
Her Alman'ı sen sanırdım
Hele o korkunç dili
Bir lokomotif,
Beni bir Yahudiymişim gibi alıp çuf çuf götüren bir lokomotif.
Dachau'ya,Auschwitz'e,Belsen'e...
Yahudiymişim gibi düşünmeye başladım,
Sanırım pekala bir Yahudi de olabilirim.
Tyrol'ün karları
Viyana'nın saf birası gibi
Temiz ya da gerçek değildir.
Çingene atalarım,tuhaf kaderim
Ve Tarot kartlarımla,Tarot kartlarımla
Biraz Yahudi olabilirim.
Her zaman senden korktum
Hava kuvvetlerinden,lafı ağzında gevelemenden
O düzgün bıyığından
Ve o kupkuru gözlerinin parlak mavisinden
Seni tankçı,tankçı...
Tanrı değil,bir gamalı haçsın sen
Hiç gökyüzüne geçit vermeyecek kadar karasın
Her kadın bir faşiste aşık olur
Sert yüzüne,Sert...
Senin gibi kaba birinin vahşi kalbine.
Kara tahtanın önünde duruyorsun,babacığım
Bendeki fotografında
Ayakların yerine çenen ikiye ayrılmış
Ama bu yüzden daha az şeytan sayılmazsın,hayır
Daha az şeytan değilsin o siyah adamdan,
Küçük kırmızı kalbimi ısırıp ikiye ayıran.
Seni gömdüklerinde ben on yaşındaydım
Yirmi yaşımdaysa ölmeyi denedim
Ve sana dönmeyi,dönmeyi.
Kemiklerim bile bunu yapar sandım.
Ama beni kefenden çıkardılar,
Tutkalla geri yapıştırdılar parçalarımı
Ve o zaman ne yapmam gerektiğini öğrendim,
Bir modelini yarattım senin,
Karalar giymiş bir adam,Meinkampf bakışlı
Eziyet etmeye ve uçkuruna düşkün
Ve sonra evet dedim,evet,evet.
Babacığım,işte böyle,sonunda bitirdim.
Kara telefon kökünden kesildi,
Korkak sesler artık iletilemez.
Bir adam öldürdüm,ikincisini de;
Sen olduğunu söyleyip
Bir yıl,doğrusunu istersen yedi yıl,
Boyunca kanımı emen vampiri de.
Babacığım şimdi geri yatabilirsin.
Tombul siyah kalbine saplanmış bir kazıkla.
Köylüler bile hiç hoşlanmadılar senden
Şimdi üzerinde dans edip tepiniyorlar.
Sen olduğunu hep biliyorlardı.
Babacığım,babacığım,seni pislik herif,
Seninle işim bitti.!
Sylvia Plath
Kan Atlası - Nilgün Marmara
Emel'e
"Ben babamın yuvarladığı
çığın altında kaldım."
Çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk
her gün her gece eğer adasında,
Gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar
sarmış bedenini çığlıklarken bunu
su içinde...
Karada, hançer suratlı abinin rüzgarında
uçar adımları.
Geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu
İçinden karanlık, tekrar ve ilenç
sızdıran hayret taşında.
Soruyor hatırasında, "sırtımda ve
sırtında gezinen bu ürperti kim,
bir damla süt yerine bu ağu kim?"
ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara
-boy atmış da salgıları,
cücelmiş sezgileri-
bir yanılgı rehavetinde debelenenlere...
Ey, yüzleri
bir babakuş gölgesine
çakılmış olanlar,
Üzgün adım, ileri marş!

Nilgün MARMARA
Yorumlar
Yorum Gönder